Ekosistemler, Keywordler ve Gençlere Rasyonel Tavsiyeler

Günümüzde, Bilgi Teknolojileri alanında baş döndürücü gelişmeler olurken, sadece KOBİ ölçeğinde değil, büyük sanayi şirketlerinde de “acaba ayağımızın altından bir şeyler kayıp gidiyor da biz farkına bile varmıyor muyuz” türünden endişeler hasıl oluyor.

Nasıl olmasın ki, teknolojinin hızına, en bitirim genç beyinler bile yetişemezken, büyük şirketlerin yaşını başını almış kerli ferli kodamanları nasıl yetişebilsin?

Neticeten, büyük firmalar da oyunun dışında kalmamak adına yeni birimler oluşturuyorlar. Bu birimlere öyle havalı isimler veriyorlar ki şapkanız yerinden fırlar. En masumu “İnovasyon Merkezi” gibi bir şey oluyor.

Konu ile ilgili derin incelemelerim yok. Fakat sınırlı sayıda da olsa şahit olduğum firma ve vakalar var. Bu deneyimlerime istinaden sohbet tadında yazıyorum. Esas vurgulamak istediğim konuyu yazının sonlarına doğru değineceğim.

İnovasyon Merkezi kuran firmaların ortak kaygısını yukarda yazmıştık. Fakat kurgu olarak birbirlerinden farklılık gösterebiliyorlar.

Bazı firmalardaki “İnovasyon Birimleri”, hem çalışan sayısı, hem de yerleşke olarak insanı hayrete düşürecek derecede büyük organizasyonlar olarak görünüyorlar. Fakat biraz içine bakınca bu organizasyonların yazılım geliştirme, süreç iyileştirme, standard mühendislik çözümleri, problem çözme (veya Kaizen), hatta iş güvenliği gibi faaliyetleri aynı çatı altında topladığını ve bu yüzden organizasyonun büyük göründüğünü anlıyorsunuz.

Bu organizasyonlarda gerçekten sadece yeni teknolojileri araştıran kişiler de bulunuyor. Fakat bunların sayısı bir elin parmaklarının çok altında.

Bazı firmalar ise, ilgisiz bölümleri ayrı tutarak, sınırlı sayıda insandan oluşan (çoğu kez sadece 1 kişi) bir birim kuruyor ve dünyadaki yeniliklerin arkasında kalmamak, hatta öncü uygulayıcı olmak için radarlarını açık tutuyorlar.

Yenilikleri takip eden firmalar bazen iş alanlarıyla hiç ilgisi olmayan alanlara savrulabiliyor. Örneğin tekstil işinde olan bir firma, köpek tasmasını da bir giysi olarak kabul edip, çipli tasma üretimine niyetlenebiliyor (Bu örnek gerçek değildir. Firma adı anlaşılmaması için gerçek örnek vermiyorum).

Tabii uzmanlık alanları içindeki konularda inovasyon yapmaya çalışan firmalar da var. Sözgelimi, tekstil firması örneğinden devam edersek, yaptıkları geleneksel imalattan farklı olarak, nano-teknoloji kumaş konusunda yol almış bir start-up firması ile anlaşma yapmaya çalışabiliyor.

Tabii bu işin bir de vitrini var. Firmalar, yenilikçi olduklarını göstermek için bu gibi faaliyetleri en önde tutmayı çok seviyor. Böylece çağın gerisinde kalmadıklarını, yenilikçi ve vizyoner bir firma olduklarını eşe, dosta gururla duyuruyorlar.

Bu vitrin, yabancı menşeili terminolojilerle süsleniyor: Ekosistem, inovasyon, demo day, keyword, milestone, road map, trend, AI, industry 4.0 ve dahi 5.0 ve akıllara durgunluk veren başka zorlantı terimler.

Yazı dilim biraz alaycı görülebilir ama aslında buraya kadar yapılanlarda bence problemli bir durum yok. Hatta ben de bir CEO olsam, hayatın gerisine düşmeme refleksiyle, benzer oluşumlar kurmaya çalışırdım büyük ihtimalle.

Benim gözlemlediğim, bu tarz oluşumlar “faydacı” bir karaktere sahip oluyor. Büyük şirketlerin patronları bir taraftan teknolojinin gerisinde kalmak istemiyor, fakat bir taraftan da bu oluşumların bütçesini elden geldiği kadar küçük tutmaya çalışıyor.

Yani radarlarına giren bir inovasyonu incelerken hemen taş-kurbağa hesabı yapılıyor. “Bizim için kârlı bir girişimse destekleyebiliriz. Değilse ilgilenmeyin, boş yere enerji ve para harcamayın” deniyor. Başka bir değişle, “firmamız çok büyüdü, bize yakışan inovasyon çabası içinde olan gençleri desteklemektir” türü bir politika öne çıkmıyor. Sözde çıkıyor gibi görünse de özde esamesi okunmuyor. (Gözlemlerimden yola çıkarak konuşuyorum. Bu işi ülkemize değer katmak amacıyla, hakkıyla yapan sanayicilerimiz elbette mevcuttur.)

Kaldı ki, bütün bunlar da anlaşılabilir ve kabul edilebilir bir strateji olarak takdir edilebilir.

Sorun şurada ki bu oluşumlarda görev alan genç ve orta yaş nesil, vitrini süslü sözlerle öylesine köpürtüyor, öyle vizyoner ve geleceğe dönük projeksiyon yapıyorlar ki, ne yapacağını bilemeyen genç nesil bunları duyduğunda çölde dolanırken bir vahaya düştüğünü sanıyor.

Ve bu algı istismar ediliyor. Gençlere, hatta firmalara havuç gösterilerek onların eforlarından bedavaya veya komik ödemelerle faydalanma yoluna gidiyorlar. İnsanlar, gün gelip havucu talep ettiklerinde “ekosisteme dahil oldunuz ya, daha ne istiyorsunuz” deniyor.

Öte yandan 50 bin TL ArGe kazancı umuduyla eksi 500 bin TL ye düşen ve yıllarca borç batağından çıkamayacak genç girişimcilerin vakaları “ekosistem, roadmap” gibi havalı terimlerin havada uçuştuğu etkinliklerde nedense hiç bahsedilmiyor.

Gençlere vereceğim naçizane tavsiyelerle yazıyı bağlayalım.

Hımm enfes görünüyor

Hani fareye, “Bak, bir adım ötende koca bir peynir var, hadi git al” demişler. Fare peynire bir süre bakmış, düşünmüş, “Peynir nefis görünüyor, yol da çok kısa. Bu işte bir iş var, istemiyorum” demiş.

Yani gençlere tavsiyem, “içindeki yaratıcılığı çıkar, yaratıcılığına inan, istersen başarırsın” türü köpük vaatler duyunca hemen güdümlenmeyin, temkinli olun. Zira, fikrinizi, emeğinizi veya varlığınızı hiçbir bedel ödemeden edinmeye çalışan bir aracıyla temas etmek üzere olabilirsiniz.

Peki, ya ne yapalım diyen gençlere:

> Öncelikle uzmanlaşın. Birinin, sizin uzmanlık seviyenize gelmesi çok uzun sürüyorsa bu gerçek anlamda uzmanlaştığınızı gösterir. Havalı sözlerle sunum yapıyor, coşku veriyor olmanız, uzmanlaştığınız anlamına gelmemelidir.

> Doktorluk, yazılımcılık, marangozculuk, teknik ressam gibi bir kerede anlaşılan nesnel, elle tutulabilir, anlaşılır mesleklerde uzmanlaşın. “Ekosistem motivasyoncusu” olmayın. Olacaksanız da 35 yaşından sonra düşünün.

> Makine Mühendisliğinden yeni mezun olacak bir genç arkadaşımız, bana iş hayatına nasıl atılması gerektiği konusunda sormuştu. Epey konuştuktan sonra, “bir fabrikada CNC operatörü olarak en az 1 yıl çalışmaya ne dersin” diye sordum. Önce şaka yapıyorum zannetti. Oysa ciddiydim. 1 sene boyunca kendi isteğiyle CNC operatörü olarak çalışmış genç bir mühendisin önünde çok büyük kapılar açılabilirdi.

Öte yandan, 8 aşamalı bir IK sürecinden geçtikten sonra, başarabilirse “İnovasyon Kuluçka Sorumlusu” olarak işe başlayan bir gencin iş hayatı, bir illüzyon dünyasında buhar olma riski ile karşı karşıyadır.

> İçinizde inovasyon, kendi işinizi kurma gibi motivasyonlar taşıyorsanız, bunları bir kenara atın demiyorum. Fakat acele etmeyin, bir an gelip de insanlar sizin ürettiğiniz değere para ödemeye hazır olursa, siz bunu zaten hisseder ve harekete geçersiniz.

O zaman geldiğinde “maaşlı çalışma” ile “iş sahibi olma” arasındaki kararını vererek yolunuza devam edebilirsiniz.

Şimdilik böyle. Biraz madalyonun diğer tarafından konuşmuş olduk. Bunun biraz rahatsızlık verici olduğunu biliyorum. Ama hiç konuşulmaması da büyük bir eksiklik olarak görüyorum.

Tüm gençlere yetenekleri ölçüsünde güzel bir gelecek diliyorum. Umarım, yazım sizler için düşündürücü ve ufuk açıcı olmuştur.

Share